CBMD | Çocuk Beslenme Metabolizma Derneği

Kalıtsal Metabolik Hastalıklar Hakkında Bilgilendirme

Biotinidaz Eksikliği 

Doç. Dr. Berrak Bilginer Gürbüz
Ankara Bilkent Şehir Hastanesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları Kliniği

Soru 1: Biotinidaz eksikliği nedir?

Cevap: Biotinidaz eksikliği, doğuştan gelen, çekinik genlerle geçiş gösteren bir metabolizma hastalığıdır. Biotinidaz enziminin eksikliği sonucu vücutta serbest biotin vitaminin eksikliği gelişir. Biotin; protein yıkımı, yağ asidi sentezi ve glukoz yapım basamaklarında görevli olan enzimlerin sağlıklı çalışabilmesi için önemli rol oynar. Biotin eksikliği ile enzimlerin görevini yapamaması hastalık tablosunun ortaya çıkmasına neden olur.

Soru 2: Biotinidaz eksikliğinin görülme sıklığı nedir?
Cevap: Biotinidaz eksikliği, dünyada 60.000 kişide bir görülmektedir. Akraba evliliğinin sık görüldüğü ülkemizde dünya ortalamasına göre hastalığın görülme sıklığı çok daha fazladır.

Soru 3: Biotinidaz eksikliğinin genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Biotinidaz eksikliği çekinik genlerle taşınır. Anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın çocukları, taşıyıcı, hasta ya da sağlıklı olabilir. Bu nedenle hastalığın her gebelikte tekrarlama riski mevcuttur. Biotinidaz eksikliği ülkemizde yenidoğan tarama programına 2008 yılında dahil edildiği için, nadiren de olsa, bu tarama programından önce doğdukları için, ebeveynlerden birisi ya da her ikisi de hasta olabilmektedir. Biotinidaz eksikliği tanısı alan bir bireyin ailesinin hastalık açısından mutlaka taraması yapılmalıdır.

Soru 4: Yenidoğan taramasında saptanmış olan biotinidaz eksikliği tanısı kesin midir, hastalığın kesin tanısı nasıl konulur?
Cevap: Yenidoğan tarama programı riskli bireylerin klinik bulgular oluşmadan tespiti için yapılan koruyucu sağlık hizmetidir. Taramada biotinidaz eksikliği şüphesi bulunanlar çocuk metabolizma kliniklerine yönlendirilirler. Biotinidaz aktivitesi bu merkezlerde özel yöntemlerle kantitatif (sayısal olarak) olarak ölçülür. Biotinidaz enzim aktivitesi, normal bireylerdeki serum aktivitesinin %30’unun üzerinde ise normal, %10-30 arasında ise kısmi biotinidaz eksikliği, %10'undan az ise ağır biotinidaz eksikliği olarak tanımlanır. Sonuçlar BTD gen analizi yapılarak doğrulanır.

Soru 5: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: Hastalığın klinik bulguları oldukça değişkendir. Tedavi edilmemiş hastalarda, gelişim geriliği, nöbetler, dengesiz yürüme, sinirsel tipte işitme kaybı, göz sinirlerinde hasar, bağışıklık sisteminde bozukluklar, solunum problemleri, saç dökülmesi ve deri döküntüleri gibi belirtiler görülebilir. Kısmi enzim eksikliği olan ve klinik bulgu vermeyen hastalarda enfeksiyon gibi stresli olaylarda hastalık belirtileri ortaya çıkabilir. Tarama dışında klinik bulgularla saptanan hastalar ağızdan alınan biotin tedavisi sonrası iyileşme göstermekle birlikte, gelişme geriliği, görme ve işitme kayıpları genellikle geri dönüşümsüzdür ve tedaviye rağmen düzelmezler.

Soru 6: Tedavi seçenekleri nelerdir?
Cevap: Biotinidaz eskikliği olan hastalara ağızdan biotin tedavisi (5-20 mg/gün olacak şekilde, günde tek ya da bölünmüş dozlarda) verilmektedir.

Soru 7: Biotinidaz eksikliğinde ortaya çıkan biotin eksikliği için özel bir diyet yapmalı mıyız?
Cevap: Biotin, özellikle tam buğday ekmeği, maya, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, peynir, dana ciğeri ve avokado gibi besinlerde bol miktarda bulunur. Ancak bu besinlerle alınacak miktar tedaviyi karşılayabilecek dozlarda değildir. Bu nedenle biotinidaz eksikliği olan hastaların biotin ilacını kullanırken özel bir diyet yapmasına gerek yoktur. Ancak çiğ yumurta akında bulunan avidin, biotini bağlayarak emilimini azaltır. Pişirilmiş yumurtalarda ısıtma ile avidin etkisiz hale geleceğinden, iyi pişmiş yumurtanın tüketiminde herhangi bir sorun oluşmamaktadır.

Soru 8: Biotinidaz eksikliği zamanla düzelir mi, biotin ilacını ne kadar süre kullanmalıyız?
Cevap: Biotinidaz eksikliği genetik bir hastalık olduğundan zamanla düzelmez, ancak hastalar tedavi aldıkları sürece hastalığın vücuttaki etkilerini göstermezler. Tedavisi ömür boyu sürmelidir.

Soru 9: Hastaların izlemlerinde nelere dikkat edilmeli, hangi tetkikler yapılmalıdır?
Cevap: Her kontrolde büyümenin takibi yapılmalı, yeni belirtilerin varlığı (nöbet geçirme, görme ve işitme problemi, hareket bozukluğu) sorgulanmalıdır. Ayrıca gelişimsel ilerlemesine dikkat edilmeli ve cilt muayenesi yapılmalıdır. Görme ve işitme muayeneleri ağır biotinidaz eksikliği olan vakalarda yılda bir, kısmi biotinidaz eksikliği olan hastalarda ise 2 yılda bir yapılmalıdır. Ancak hekiminiz gerekli görürse bu değerlendirmeleri daha sık aralıklarla da yapabilir. Tedaviye yanıtın laboratuvar olarak izleminde özel bir test olan ‘idrarda organik asit analizi’ yapılabilir.

Soru 10: Biotinidaz eksikliği olan çocuğuma biotin ilacını verip vermediğimi hatırlamadığımda ne yapmalıyım?
Cevap: Biotin suda eriyen bir vitamin olduğundan fazla dozlarda zehirlenme yapmaz. Bu nedenle ilacı verip vermediğiniz konusunda şüpheye düşerseniz ilacı vermek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

CTX Hastalığı

Dr. Öğr. Üyesi Fatma Derya Bulut
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

Soru 1: Serebrotendinöz ksantomatozis hastalığı (CTX) nedir?

Cevap: Serebrotendinöz ksantomatozis hastalığı, genetik geçişli bir kalıtsal metabolik hastalıktır. Sterol 27-hidroksilaz enziminin eksikliği nedeniyle vücuttaki farklı organlarda normalde parçalanarak uzaklaştırılması gereken bir tür yağın depolanması görülür. Biriken bu yağ aslında vücuda gerekli olan safra asitlerinin oluşturulması sırasında meydana çıkmaktadır. Böylece vücutta hem yararlı safra asitlerinin eksikliğine hem de anormal yağların depolanmasına bağlı bulgular görülür.

Soru 2: Serebrotendinöz ksantomatozis hastalığı toplumda ne sıklıkta görülür?
Cevap: Oldukça nadir bir hastalıktır. Yaklaşık olarak 100.000 kişiden 3 ila 5’inde görüldüğü tahmin edilmektedir. Bazı ülkelerde daha fazla sayıda hasta bildirilmektedir. Ayrıca, çocukluk çağında her iki gözde katarakt gelişen hastalar arasında sıklık %1-2 civarındadır.

Soru 3: Genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Genetik geçişi otozomal çekinik kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım tipinde, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın çocukları, taşıyıcı, hasta ya da sağlıklı olabilir. Bir ailede hasta bir çocuk doğduysa, hastalığın her kardeşte tekrarlama riski mevcuttur. Bu nedenle hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir.

Soru 4: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: Hem anne hem babadan geçen anormal CYP27A1 genine bağlı olarak vücutta sterol 27-hidroksilaz enziminin düzeylerinde azalma görülür. Buna bağlı olarak, normalde vücutta kolesterolün dönüşümüyle meydana gelen kenodeoksikolik asit ve kolik asit adı verilen safra asitleri yeterince üretilemez ve eksikliklerine bağlı olarak bulgular görülür. Ayrıca vücut safra asitlerinin sentezlenmesine ihtiyaç duyduğu için daha fazla miktarda kolesterol ara bileşiği ortaya çıkar. Bu anormal kolesterol ara bileşikleri de farklı organlarda depolanarak hastalık bulgularına neden olur.

Soru 5: Hastalık vücuda ne gibi zararlar verir? Klinik bulguları nasıl olur?
Cevap: Hastalık birçok farklı organda anormal bulgulara neden olur. Bu bulgular her yaşta farklıdır. Yenidoğan ve bebeklik döneminde kronik ishal ve sarılık, çocukluk çağında her iki gözde sonradan gelişen katarakt, ergenlik ve erişkin dönemde tendon ksantomları (kasların kemiklere tutunduğu tendon olarak adlandırılan kısımlarda anormal yağ birikimlerine bağlı olarak ortaya çıkan genişlemeler ve şişlikler) ve erişkin dönemde ilerleyici nörolojik problemler şeklinde ortaya çıkar. Her hastada her bulgu görülmeyebilir, hatta kardeşler arasında dahi bulgular farklılık gösterebilir. Ayrıca bu bulgular daha sık rastlanılan başka hastalıklarda da görülebildiğinden hastalığın tanısı gecikebilir.

Soru 6: Hangi bulgular hangi yaşlarda görülür?
Cevap: Karaciğer ve bağırsak bulguları doğumdan hemen sonra başlayabilir. Bazen karaciğer hastalığına bağlı sarılık ölümcül şiddette olabilir, bazen de kendiliğinden düzelebilir. İshal hastalarda bebeklikten itibaren görülebildiğinden ve çok ağır seyretmediğinden gözden kaçabilen bir bulgudur. Her iki gözde katarakt hastaların %75’inde ilk 10 yaşta görülür. Bazı hastalarda ise 40 yaşından sonra gelişebilir. Görmeyi engelleyecek kadar arttığında ameliyat gerekebilir. Ksantomlar, özellikle ayak bileklerinde, dirsek ve el bileği dış yüzünde ve dizde görülebilen, kasların kemiklere tutunduğu tendon denilen kısımlarda ergenlikte ve erişkin yaşlarda oluşan anormal yağ birikimleridir. Bazı hastalarda kan kolesterol değerlerinde yükseklik ve erken yaşta kalp rahatsızlıkları görülebilir. Anormal yağ birikimleri kemiklerde de görülebilir. Ayrıca kemik erimesi ve buna bağlı erken yaşta ve kolaylıkla oluşabilen kemik kırıklarına rastlanmaktadır. Nörolojik bulgular ergenlik döneminde başlar, erişkinlikte de artarak devam eder. Çok çeşitli nörolojik bulgulara rastlanılmaktadır ve bunlar kolaylıkla başka hastalıklarla karışabilmektedir. Nörolojik bulgular arasında psikiyatrik problemler, zihinsel gerilik, erken bunama, Parkinson hastalığına benzer hareket bozuklukları, kaslarda sertleşme ve erime, epilepsi nöbetleri, daha önceden yapılan işlerde beceriksizlik, yürümede bozulma ve hatta ilerleyen dönemlerde tekerlekli sandalye veya yatağa bağımlı kalma görülebilir.

Soru 7: Hastalığın tanısı nasıl konur?
Cevap: Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile hastalık için ön tanıyı koyar. Kanda bazı değerlere bakılarak hastalıktan şüphelenilir. Kanda kolestanol düzeyi ölçümü ve CYP27A1 genindeki bozukluğun gösterilmesiyle hastalığın tanısı kesinleştirilir.

Soru 8: Hangi tetkikler ne sıklıkta yapılmalıdır?
Cevap: Hastalığı kontrol altında tutmak için düzenli muayeneler, kan tetkikleri, beyin görüntülemesi, kemik yoğunluğu taraması, göz ve kalp muayeneleri, altı ayda bir ya da yılda bir değerlendirilir. Hekim gerekli gördükçe daha sık da yapılabilir.

Soru 9: CTX hastalığında tedavi seçenekleri nelerdir?
Cevap: Hastalığı tamamen ortadan kaldıracak kesin bir tedavi yoktur. Ancak tedavi hastalık belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olur. Vücutta eksikliği görülen kenodeoksikolik asit ve kolik asit gibi safra asitlerinin yerine konması tedavinin temelini oluşturur. Yanı sıra hastalarda mevcut olan bulgulara yönelik de destekleyici tedaviler metabolizma hekimlerinin yönlendirmesiyle yapılmalıdır. Örneğin, kemik erimesi için kalsiyum ve D vitamini desteğinin yanı sıra kemik erimesini engelleyici ilaçlar kullanılabilir. Kan kolesterol yüksekliği devam ediyorsa kolesterol düşürücü ilaçlar verilebilir. Nörolojik bulgular için gerekli ilaçlar ve fizik tedavi uygulanabilir. Katarakt ilerlediği takdirde göz hastalıkları uzmanları tarafından ameliyat edilebilir.

Soru 10: Uzun dönemde hangi sorunlar ile karşılaşabiliriz?
Cevap: Ülkemizde bu hastalar tedavi imkânına sahiptir. Hastaların tedavisi, özellikle hastalarda geri döndürülemeyecek bulgular görülmeden önce başlanabildiğinde yüz güldürücüdür. Fakat bazen nörolojik bulgular ve kemik bulguları hastaların yaşam kalitesini ciddi ölçüde etkileyebilmektedir. Soru 11: CTX hastalığı için ülkemizde yenidoğan taraması yapılıyor mu?
Cevap: Ülkemizde CTX hastalığının yenidoğan taraması yapılmamaktadır.

Fabry Hastalığı

Dr. Öğr. Üyesi Meryem Karaca
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bilim Dalı

Soru 1: Fabry hastalığı nedir?

Cevap: Fabry hastalığı, doğuştan gelen genetik geçiş gösteren bir lizozomal depo hastalığıdır. Bu hastalıkta alfa-galaktozidaz A enziminin eksikliği sonucunda sfingolipit adı verilen büyük moleküller dokularda ve damar duvarlarında birikir.

Soru 2: Fabry hastalığının genetik geçişi nasıldır?
Cevap: Fabry hastalığı X’e bağlı genetik geçişli bir hastalıktır. Bu nedenle erkek bireylerde daha erken yaşta ortaya çıkan ve daha ağır klinik bulgularla seyretmekle beraber, hastalığı taşıyan kadınlarda da, hastalığın çeşitli dokulardaki tutulumuna göre farklı klinik bulgular görülebilir.

Soru 3: Fabry hastalığı olan bireylerde hangi şikâyetler görülür?
Cevap: Fabry hastalığı ellerde ve ayaklarda ağrı ve yanma krizleri, terlemede azalma, göz bulguları, gastrointestinal sistem bulguları, kulaklarda çınlama ve işitme kaybı gibi şikâyetlere neden olabilir.

Soru 4: Fabry hastalığında herhangi bir cilt bulgusu var mıdır?
Cevap: Bazı hastalarda anjiyokeratom denilen özellikle karın alt kısmı, kalça ve genital bölge üzerinde küçük koyu kırmızı noktalar görülür.

Soru 5: Fabry hastalığının hayatı tehdit eden organ tutulumları nelerdir?
Cevap: Fabry hastalığı diyaliz ve böbrek nakli gerektirebilen ilerleyici böbrek yetersizliği, kalpte ritim bozuklukları, kalp kapağı yetersizlikleri, kalp yetmezliği ve inme gibi ağır organ yetersizliklerine neden olabilir. Etkilenen bireylerin bazılarında hastalık daha geç yaşta ve tek organ tutulumu ile seyrederken bazılarında sayılan tüm organları tutup erken yaşlarda ortaya çıkabilir.

Soru 6: Fabry hastalığı için ülkemizde yenidoğan taraması yapılıyor mu?
Cevap: Ülkemizde Fabry hastalığının yenidoğan taraması yapılmamaktadır.

Soru 7: Fabry hastalığı hangi yaşlarda ortaya çıkar?
Cevap: Klasik forma sahip erkeklerde genellikle ilk 10 yaşta el ve ayaklarda egzersiz ya da sıcakla tetiklenen birkaç saat ya da gün sürebilen ağrı krizleri, terleyememe, sıcak, soğuk ve egzersiz intoleransı (tahammülsüzlük), karın ağrısı, görme problemleri gibi şikâyetler görülebilir. Böbrek tutulumu, kalp tutulumu ve nörolojik tutulum genellikle daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Hatta bazı kadın taşıyıcılar ömür boyu belirti göstermeyebilir.

Soru 8: Fabry hastalığının kesin tanısı için hangi tetkikler yapılmalıdır?
Cevap: Fabry hastalığının kesin tanısı için etkilenmiş erkeklerde lökositte alfa galaktozidaz enziminin düşüklüğü ya da GLA geninde hastalık yapan mutasyon gösterilmeli, kadınlar için ise tek başına enzim düzeyi bakmak yeterli olmayıp GLA geninde hastalık yapan mutasyonun gösterilmiş olması gerekmektedir.

Soru 9: Fabry hastalığının herhangi bir tedavisi var mıdır?
Cevap: Fabry hastalığında enzim yerine koyma (replasman) tedavisi ve ağızdan şaperon adı verilen ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Ayrıca tutulan organa göre gereken destek tedavileri de eş zamanlı olarak yapılmalıdır.

Soru 10: Enzim yerine koyma tedavisi ve şaperon tedavisinin özellikleri nelerdir?
Cevap: 2001 yılından beri Fabry hastalığında enzim replasman tedavisi uygulanmaktadır. Günümüzde agalsidaz alfa ve agalsidaz beta olmak üzere iki benzer ilaç iki haftada bir intravenöz yoldan (damar yolu ile) kullanılmaktadır. Enzim yerine koyma tedavisinin böbrek fonksiyonlarının koruması ya da son dönem böbrek yetersizliğine gidişin yavaşlatılması, sol kalpte büyümenin azaltılması, kalp duvar kalınlığının azaltılması, terlemede düzelme, nöropatik ağrı, mide ve bağırsağa ait belirtilerde düzelme ve hayat kalitesinde artış gibi olumlu etkileri mevcuttur. GLA genindeki bazı bozukluklar yanlış katlanmış ve fonksiyonu bozulmuş alfa galaktozidaz enzim yapımı ile sonuçlanır. Şaperon adı verilen küçük moleküller bu proteinlere bağlanarak, bunların doğru katlanmasına ve daha iyi işlev görmesine yardımcı olurlar. Migalastat, Fabry hastalığında 16 yaş üzerinde genetik bozukluğu yönünden bu ilacı kullanmaya uygun olan bireylerde ağızdan ilaç tedavisi olarak kullanılmaktadır.

Fenilketonüri Hastalığı

Doç. Dr. Sevil Dorum
SBÜ Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları Kliniği

Soru 1: Fenilketonüri hastalığı nedir?

Cevap: Fenilketonüri (FKÜ), fenilalanin isimli bir aminoasitin tirozin isimli diğer bir aminoasite dönüşememesi sonucu, kanda fenilalanin yükselmesine bağlı olarak gelişen bir doğuştan metabolik hastalıktır. Ülkemizde topuk kanı taraması ile erken dönemde tanı konulabilir. Erken tanı ile tedavisi mümkündür.

Soru 2: Fenilketonüri toplumda ne sıklıkta görülmektedir?
Cevap: Fenilketonüri ülkemizde her 4500 kişiden birinde görülmektedir. Akraba evliliğinin ülkemizde sık olması sebebiyle diğer Avrupa ve Amerika ülkelerine göre görülme sıklığı fazladır.

Soru 3: Hastalığın genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Fenilketonüri hastalığı otozomal çekinik dediğimiz, anne ve babanın taşıyıcı olması ile ortaya çıkar (yani hastalığın yarısı anneden, yarısı babadan gelir). Taşıyıcı olan anne babanın her çocuğunda dörtte bir (1/4) ya da yüzde yirmi beş (%25) ihtimalle hastalık ortaya çıkma riski vardır. Hamilelik öncesinde tedavi ile sağlıklı çocuk sahip olma imkanı bulunmaktadır.

Soru 4: Fenilketonüri hastalığında ne gibi belirtiler ortaya çıkabilir?
Cevap: Fenilketonüri hastaları doğumda normaldir. Yüksek kan fenilalanin değerleri beyin hücrelerine zarar verdiğinden, hastalığa erken tanı konulup tedavi edilmediğinde, yaklaşık dört-beş aylıkken belirtiler ortaya çıkabilir. Tedavi edilmeyen hastalarda mikrosefali (kafa çevresinin küçüklüğü), konuşma geriliği, otizm, bilişsel gerilik, öğrenme güçlüğü, nöbetler (havale geçirme), kendine zarar verme, saldırganlık görülebilir.

Soru 5: Fenilketonüri hastalığının tanısı nasıl konulur?
Cevap: Fenilketonüri hastalığı ülkemizde Aralık 2006 tarihinden itibaren tüm yenidoğan bebeklerden topuk kanı alınarak taraması yapılan hastalıklardan biridir. Topuk kanı taramasında fenilalanin düzeyi 2 mg/dL’nin (120 μmol/L) üzerinde ise çocuk metabolizma polikliniklerine yönlendirilmektedir. Kan fenilalanin düzeyine göre bebeğin tedaviye gereksiniminin olup olmadığına karar verilir.

Soru 6: Hastalığın tedavisi nasıl yapılmaktadır?
Cevap: Kan fenilalanin düzeyi 6 mg/dL’nin (360 μmol/L) üzerinde ise tedavi başlanması gerekmektedir. Tedavinin amacı, kandaki fenilalanin birikimini azaltarak olası beyin hasarını engellemektir. Normalde fenilalanin hidroksilaz (FAH) enzimi, BH4 (sapropterin HCl) adı verilen kofaktör yardımı ile fenilalaninin tirozine dönüşümünü sağlar. Tedavide ilk olarak kofaktör yani BH4 tedavisi başlanır, BH4 tedavisi ile eğer kan fenilalanin düzeyleri 2-6 mg/dL (120-360 μmol/L) arasında seyreder ise sık aralıklarla kan fenilalanin düzeyleri takip edilir. Aşı, enfeksiyon, diş çıkarma, proteinli gıdalara geçiş gibi durumlarda yakın izlem yapılır. Bazen özel diyet gerektirmeksizin sadece BH4 tedavisi ile hasta takip edilebilir. Eğer kan fenilalanin değeri BH4 tedavisine rağmen 6 mg/dL’nin (360 μmol/L) üzerinde ise fenilalaninden kısıtlı diyet tedavisi başlanır. Özel mamalar (fenilalanin içermeyen), düşük proteinli ürünler ile günlük toplam alması gereken protein miktarı diyetisyen ile yakın izlem yapılarak düzenlenir ve yakından takip edilir. Anne sütü kesilmez, ilk 6 ay fenilalanin içermeyen mamalar ile birlikte serbest olarak verilebilir. Et, süt, yumurta, baklagiller gibi ürünler ömür boyu kullanılmamaktadır. Büyük Nötral Aminoasitler (BNAA) da diyet tedavisine ek olarak kullanılabilir. Son zamanlarda PAL enziminin erişkin hastalarda kullanımı gündemdedir. Şu an için ülkemizde kullanılmamaktadır. Tedavi seçeneklerinin hepsinde ana hedef kan fenilalanin düzeyinin 2-6 mg/dL (120-360 μmol/L) arasında tutulmasıdır.

Soru 7: Hastalık ne kadar süre tedavi edilmelidir?
Cevap: Hastalık ömür boyu tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Kan fenilalanin düzeyinin 2-6 mg/dL (120-360 μmol/L) arasında tutulması hedeflenir. Kadın hastaların tedavi gereksinimi olmasa bile hamileliklerinde fenilalanin düzeyleri yakın takip edilmelidir, 6 mg/dL’nin (360 μmol/L) üzerindeki değerler bebeğe zarar verebilmektedir.

Soru 8: Fenilketonüri hastaları aşı olabilir mi?
Cevap: Fenilketonüri hastaları, aşı takvimine uygun olarak aşılarını olabilirler.

Soru 9: Fenilketonüri hastaları okula gidebilir mi?
Cevap: Hastalar normal okula devam edebilirler, tedaviye uyumlu hastalar normal zekaya sahip olurlar.

Soru 10: Fenilketonüri hastaları evlenebilirler mi, çocuk sahibi olabilirler mi?
Cevap: Fenilketonüri hastaları evlenebilir, çocuk sahibi olabilirler. Fenilketonüri tanılı kadınların hamileliğinde diyet önemlidir, çok yakından izlenmelidir. Çünkü yüksek fenilalanin bebeğe zarar verebilir. Fenilketonüri hastalarının eşlerinde hastalık ya da taşıyıcılık olması durumunda bebeklerinde hastalık ortaya çıkabilir. Gebelik öncesinde genetik inceleme önemlidir.

Gaucher Hastalığı

Doç. Dr. Özlem Ünal Uzun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

Soru 1: Gaucher hastalığı nedir?

Cevap: Gaucher hastalığı, doğuştan gelen ve genetik geçiş gösteren bir metabolizma hastalığıdır. Glukoserebrozidaz adı verilen bir enzimin eksikliği sonucunda, normalde parçalanması ve uzaklaştırılması gereken karmaşık yapılı bazı yağlı bileşikler yıkılamaz ve dokularda birikir. Birikim yeri hücre içindeki lizozom adı verilen yapılar olduğu için lizozomal depo hastalıkları adı altında sınıflandırılırlar.

Soru 2: Gaucher hastalığı toplumda ne sıklıkta görülür?
Cevap: Yaklaşık olarak her 50.000 kişiden birinde görülür. Ancak dünyada bazı toplumlarda bu hastalığın taşıyıcılığı sıktır ve hastalığın çok daha sık görüldüğü bölgeler vardır. Bu toplumlarda 800 kişiden birinde görülür.

Soru 3: Hastalığın genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Genetik geçişi otozomal çekinik kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım tipinde, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın çocukları, taşıyıcı, hasta ya da sağlıklı olabilir. Bir ailede hasta bir çocuk doğduysa, hastalığın her kardeşte tekrarlama riski bulunmaktadır. Bu nedenle hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir.

Soru 4: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: GBA1 adı verilen gende ortaya çıkan değişiklikler, glukoserebrozidaz enziminin aktivitesinde belirgin bir azalmaya yol açar. Bu eksikliğin sonucunda makrofaj adı verilen hücreler Gaucher hücrelerine dönüşür. Gaucher hücreleri esas olarak kemik iliği, dalak ve karaciğere yerleşir, ancak diğer organlara da yerleşirler ve hastalık belirtilerini ortaya çıkarırlar.

Soru 5: Gaucher hastalığının bulguları nelerdir?
Cevap: Hastalık birçok farklı belirti verebilir. Dalak ve karaciğer çok büyüyebilir. Hastalığın tipine göre normalde parçalanması ve uzaklaştırılması gereken ancak enzim eksikliği nedeniyle parçalanamayan maddeler, akciğerler, kemik iliği, kemikler ve beyinde depolanabilir. Depolandıkları yerde de dokuların normal yapılarının bozulmasına ve işlevlerinin kaybedilmesine yol açarlar.

Soru 6: Gaucher hastalığının tipleri nelerdir?
Cevap: Gaucher hastalığı, yenidoğan döneminde ölümcül seyreden bir hastalıktan, belirtisiz seyreden bir tipe kadar geniş bir yelpaze içinde kendini gösterir. Üç temel klinik tipin (1, 2 ve 3) tanımlanması, hastalığın gidişini ve hastalık yönetimini belirlemede yararlıdır. Tip 1: Gaucher hastalığının en yaygın türüdür. Her yaşta başlayabilir. Trombosit adı verilen ve kanın pıhtılaşmasında görev alan kan hücreleri sayıca azdır. Bu nedenle, kolayca morarma ve burun kanamaları görülür. Halsizlik, yorgunluk belirtileri sıktır. Dalak büyür, karaciğer de büyüyebilir. Ayrıca böbrek, akciğer veya iskelet sorunları görülebilir. Özellikle kalça eklemi hasarlanması olabilir. Kemik erimesi ortaya çıkabilir. Tip 2: Hastalığın bu türü, 3 - 6 aya kadar olan bebeklerde görülür. Çoğu durumda çocuklar iki yaştan daha çok yaşayamazlar. Tip 3: Beyin tutulumu ve göz hareketlerinin tutulumu ile kendini gösterir. Belirtiler arasında, göz hareketlerinde bozukluklar, nöbet geçirme, solunum sorunları, iskelet sorunları ve karaciğer, dalak büyümesi yer alır.

Soru 7: Gaucher hastalığının tanısı nasıl konur?
Cevap: Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile Gaucher hastalığı için ön tanıyı koyar. Kanda enzim düzeyine bakılarak enzim eksikliği saptanabilir, bundan sonra yine kan tetkiki ile genetik bozukluğun yeri saptanarak tanısı konur.

Soru 8: Gaucher hastalığı olan hastalara hangi tetkikler ne sıklıkta yapılmalıdır?
Cevap: Hastalığı kontrol altında tutmak için düzenli muayeneler, kan tetkikleri, dalak ve karaciğer görüntülemesi, kemik yoğunluğu taraması, akciğer taramaları, göz muayeneleri, 6 ayda bir ya da yılda bir değerlendirilir. Hekim gerekli gördükçe daha sık da yapılabilir

Soru 9: Gaucher hastalığında tedavi seçenekleri nelerdir?
Cevap: Gaucher hastalığını ortadan kaldıracak kesin bir tedavi yoktur. Ancak uygulanan tedaviler hastalık belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olur. Tedavi, hastanın sahip olduğu Gaucher hastalığının türüne bağlı olacaktır. Tip 1 ve 3 için etkili olan enzim yerine koyma tedavisi vardır. Bunun dışında gereğinde kullanılabilecek olan dokularda birikimi azaltmayı hedefleyen ilaç tedavileri vardır. Kemik erimesi için önlem almak gerekir. Kalça sorunları için ameliyat gerekebilir.

Soru 10: Uzun dönemde hangi sorunlar ile karşılaşabiliriz?
Cevap: Gaucher hastalığı, hastalık tipine göre, uzun dönemde, büyüme gecikmesi, ergenlik gecikmesi, kemik erimesi ve kemik ağrıları, kalça eklemi ile ilgili kronik sorunlar, karaciğer hasarına bağlı sorunlar ve kan hücrelerinin yetersizliği ile ilgili sorunlara yol açabilir.

Herediter Fruktoz İntoleransı Hastalığı

Dr. Öğr. Üyesi Banu Kadıoğlu Yılmaz
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

Soru 1: Herediter fruktoz intoleransı hastalığı nedir?

Cevap: Fruktoz “meyve şekeri” olarak da bilinen basit yapıda bir şekerdir. Ayrıca birleşik yapıda olan sükroz ve sorbitol şekerlerinin de yapısında fruktoz bulunur. Herediter fruktoz intoleransı, doğuştan gelen, genetik geçiş gösteren bir metabolizma hastalığıdır. Aldolaz B (fruktoz-1-fosfat aldolaz) adı verilen bir enzim eksikliği sonucunda, vücuda diyetle alınmış olan fruktoz şekerinin parçalanmasında ve enerjiye dönüştürülmesinde duraksama olur. Karbonhidrat metabolizma bozuklukları altında fruktoz metabolizma bozuklukları sınıflaması içinde yer alan bir hastalıktır. Hastalık, yaklaşık olarak her 20.000 kişiden birinde görülür.

Soru 2: Herediter fruktoz intoleransının genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Hastalığın genetik geçişi otozomal çekinik dediğimiz kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım tipinde, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın çocukları, taşıyıcı, hasta ya da sağlıklı olabilir. Bir ailede hasta bir çocuk doğduysa, hastalığın her kardeşte tekrarlama riski vardır. Bu nedenle hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir. Ayrıca diğer kardeşlerinin bu hastalık açısından taranması da önemlidir.

Soru 3: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: ALDOB adı verilen gende ortaya çıkan değişiklikler, aldolaz B (fruktoz-1-fosfat aldolaz) enziminin aktivitesinde belirgin bir azalmaya yol açar. Bu eksikliğin sonucunda glukoz ve fruktoz şekerlerinin vücut içinde gerçekleşen biyokimyasal bir döngü ile yıkılımı ve enerjiye dönüştürülmesi bozulur. Döngünün bozulması sonucunda fruktozun ara formları (fruktoz-1-fosfat) vücutta birikir. Bu birikim kan şekeri düşüklüğüne, kandaki ölçülebilen diğer maddelerden ürik asit, magnezyum yüksekliğine ve kanda laktik asit birikimi olması ile metabolik asidoz denilen durumun gelişmesine neden olur.

Soru 4: Vücuda ne gibi zararlar verir? Klinik bulguları nasıl olur?
Cevap: Herediter fruktoz intoleransı hastalığında, hastalar fruktoz ve fruktoz içeren diğer sükroz ve sorbitol şekerlerini tüketmediği sürece vücutta hiçbir bulgu gelişmez. Bu hastalar sağlıklı bir şekilde yaşamlarına devam ederler. Kan şekeri düşüklüğü ve laktik asidoz bulguları sadece fruktoz tüketimi olduğu zaman oluşur. Fruktoz alımı ile kusma, iştahsızlık, halsizlik, katarakt (gözün ön tabakasında beyazlaşmaya neden olan ve görmeyi de etkileyen bir bulgu), kan şekeri düşüklüğü, karaciğer büyümesi, laktik asidozun artması halinde solunumun bozulması, karaciğer yetmezliği ve komaya kadar gidebilen ağır bulgular görülür.

Soru 5: Aileler hastalığı nasıl fark edebilir?
Cevap: Aileler sağlıklı büyüyen çocuklarının özellikle meyve gibi fruktoz içeren gıdaları tükettikten sonra halsizlik, kusma ve genel durumlarının bozulduğunu, fruktoz içeren gıda tüketimi olmadığı zamanlarda hasta çocuklarında bir şikâyet olmadığını fark edebilirler. Ayrıca anne sütü ile beslenen herediter fruktoz intoleransı olan bebeklerin özellikle 6 aylıkken ek gıdaya geçiş sırasında ilk kez meyve püresi yedikleri dönemde şikâyetlerinin başlaması da hastalık tanısı için önemli bir ipucudur.

Soru 6: Bu hastalar meyve yemek ister mi?
Cevap: Herediter fruktoz intoleransı olan hastalar genellikle meyveden ve meyve grubu gıdalardan “hoşlanmazlar”. Meyve yemek istemezler ve kaçınırlar. Hastaların bir kısmı sadece bu şikâyetle bile tanı alabilirler.

Soru 7: Hastalığın tanısı nasıl konur?
Cevap: Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile herediter fruktoz intoleransı için ön tanıyı koyar. Kan ve idrar tetkiklerindeki bazı bulgular bu ön tanıyı güçlendirir ve kan tetkiki ile genetik bozukluğun yeri saptanarak hastalığın kesin tanısı konur.

Soru 8: Tedavide ne yapılır?
Cevap: Herediter fruktoz intoleransı tanısı alan hastalara fruktoz içeren gıdaları tüketmemesi için “yenilmemesi gereken gıdalar listesi” verilir. Fruktoz ve yine fruktoza dönüşen sükroz ve sorbitol tüketmeyen hastalar sağlıklı şekilde yaşamlarına devam ederler. Ancak bir şekilde fruktoz içeren ve şikâyetleri gelişen hastalara “ani gelişen atakta” başvuran hastalara damardan sıvı verilmesi, kan şekerinin yükseltilmesi, laktik asit birikiminin önlenmesi için gerekli tedaviler verilir.

Soru 9: Yenilmemesi gereken gıdalar nelerdir?
Cevap: “Yenilmemesi gereken gıdalar” listesinde meyveler (incir, hurma, erik, üzüm, kiraz elma, armut, muz, çilek, portakal), meyve suları, çay şekeri, bal, reçel, pekmez gibi gıdalar yer alır. Ayrıca fruktoz, sükroz ve sorbitol içeren mamaların kullanılmaması gerekir. Hastaların diğer geçirilen hastalıklar sırasında reçete edilen özellikle şurup formundaki ilaçların da içinde bu üç maddenin (fruktoz, sükroz, sorbitol) olmadığına emin olunmalıdır. Paketli gıdaların “içerik” kısmı dikkatle okunmalı ve fruktoz, sükroz ve sorbitol içerip içermediği sorgulanmalıdır.

Soru 10: Hastalık uzun dönemde hangi sorunlara yol açabilir?
Cevap: Erken tanı konan ve fruktoz içermeyen özel diyetine iyi uyum gösteren hastalarda büyüme ve gelişme genellikle etkilenmez ve iyi seyirli bir gidiş olur. Ancak diyetine uymayan, bir şekilde sık sık fruktoz içeren gıdaları tüketen hastalarda karaciğer büyümesi, böbrek hastalığı gelişmesi ve büyümenin ve gelişmenin etkilenmesi söz konusu olabilir.

Sistinozis Hastalığı

Doç. Dr. Tanyel Zübarioğlu
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Çocuk Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bilim Dalı

Soru 1: Sistinozis nedir?

Cevap: Sistinozis, genetik geçiş gösteren bir doğumsal metabolizma hastalığıdır. “Sistinozin” adı verilen ve sistinin lizozom organelinin zarından (membran) geçişinden sorumlu olan bir proteinin eksikliği sonucunda, sistin lizozomlar içerisinde birikir, doku ve organlardaki birikim hasarlanma ile sonuçlanır.

Soru 2: Sistinozis hangi sıklıkta görülür?
Cevap: Dünyadaki bildirilen sıklığı her 100.000 kişide birdir. Ancak dünyanın farklı bölgelerinde farklı sıklıklar bildirilmiştir. Otozomal çekinik kalıtım modeli ile geçiş gösteren hastalıkta akraba evliliklerinin varlığı mutasyonlu genin aktarılma ihtimalini arttırdığından, sistinozis ile karşılaşma riski yükselmektedir. Ülkemizde akraba evliliklerinin hala yaygın olması, hastalığın sık görülmesine yol açar.

Soru 3: Hastalığın genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Hastalık CTNS genine ait mutasyonlara bağlı olarak gelişir. Genetik geçişi otozomal çekinik dediğimiz kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım modeline göre, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın, her doğumda %25 oranında sistinozis tanılı, %50 oranında taşıyıcı, %25 oranında sağlıklı çocukları olma ihtimali vardır.

Soru 4: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: Lizozomlarda protein yıkımı sonucu oluşan sistin normalde bir membran proteini olan sistinozin aracılığı ile dışarıya atılır. CTNS genine ait mutasyonlarda bu proteinin çalışmasındaki bozukluk lizozom içerisinde sistin birikimi ile sonuçlanır. Bu birikim böbrek başta olmak üzere kemik iliği, göz, tiroit bezi, kas dokusu, beyin ve lenf düğümlerinde sistin birikimine bağlı hasarlanma ile sonlanır.

Soru 5: Hastalığın klinik bulguları nelerdir?
Cevap: Hastalık sistin birikiminin olduğu organ ve dokuların normal yapılarının bozulmasına ve fonksiyon kaybına yol açarak farklı sistemlere ait klinik bulgular ile seyreder. Büyümede gerilik, böbrek fonksiyonlarında ilerleyici bozulma, vücutta sıvı ve mineral dengesizliğine yol açan böbrek emilim işlevlerinde bozulma, raşitizm en iyi bilinen klinik bulgulardır. Göz, tiroit bezi, kas iskelet sistemi, sindirim sistemi organları etkilenebilecek diğer organlar arasındadır.

Soru 6: Hangi tipleri vardır?
Cevap: Hastalık üç temel klinik tipte ortaya çıkabilir. 1- Nefropatik sistinozis: Ülkemizde en sık görülen ve hastalığın en ağır formudur. Tedavi edilmeyen çocuklarda, renal Fankoni sendromu (böbreğin geriemilim işlevlerinde bozulma), büyümede gerilik, raşitizm ve böbrek yetersizliğine yol açar. Gözlerde sistin kristallerinin birikimi ile ışıktan kaçınma, rahatsızlık hissi gelişir. 2- “İntermediate” sistinozis: Nefropatik sistinozun tüm bulguları bu formda da görülür ancak başlangıç yaşı daha geçtir. Böbrek yetersizliği, genellikle 15 ila 25 yaşları arasında, tedavi edilmemiş etkilenen tüm bireylerde görülür. 3- Oküler sistinozis: Klinik olarak yalnızca gözde sistin kristal birikiminden kaynaklanan fotofobi (ışıktan kaçınma, rahatsız olma) ile karakterizedir.

Soru 7: Hastalığın tanısı nasıl konur?
Cevap: Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile sistinozis için ön tanıyı koyar. Sonrasında yapılabilecek tanısal testler şu şekilde sayılabilir: - Kan lökosit hücrelerinde artmış sistin düzeyinin gösterilmesi - Göz muayenesinde korneada sistin kristallerinin gösterilmesi - Kan örneğinden yapılan genetik testler ile CTNS genindeki değişikliğin gösterilmesi

Soru 8: Hastaların izleminde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
Cevap: Hastalığı kontrol altında tutmak için muayeneler, kan tetkikleri, kemik yoğunluğu taraması, göz muayeneleri düzenli olarak yapılmalıdır. Boy ve vücut ağırlığı ölçümleri yapılarak büyüme değerlendirilmelidir. Böbrek tutulumuna bağlı kanda değişen parametrelerin ölçümü ile böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesine dikkat edilmelidir. Tiroit fonksiyonlarının değerlendirilmesi, böbreklerde taş gelişimi açısından aralıklı ultrasonografi yapılması, göz muayenesi, diyabet gelişimi ve ergenlik ile ilişkili sorunlar açısından takip izlemde unutulmaması gereken diğer noktalardandır.

Soru 9: Tedavi seçenekleri nelerdir?
Cevap: Sistinozisi ortadan kaldıracak kesin bir tedavi yoktur. Ancak tedavi hastalık belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olur. “Sisteamin” sistinoziste tercih edilen temel tedavi seçeneğidir. Sisteamin tedavisi ile sistin birikimi yavaşlatılarak organ ve doku hasarının önüne geçilir. Hastalığın göz tutulumunun tedavisinde sisteaminin jel formlu göz damlaları kullanılır. Düzenli sisteamin göz damlası kullanımı korneadaki sistin kristallerini yok ederek, yeniden oluşmasını engeller. Su ve mineral dengesinin takibi, yeterli enerji ve sıvı desteğinin sağlanması, hastalığa ikincil gelişebilecek diğer organ etkilerinin düzeltilmesi tedavinin diğer bileşenlerindendir.

Soru 10: Sistinozis tanılı kadınlarda gebelikte beklenen sorunlar nelerdir?
Cevap: Sistinozisli kadınlarda gebelikler erken doğum için yüksek risk altındadır ve yakından izlenmelidir. Böbrek nakli olmuş kadın hastalarda karın içerisine yerleştirilen nakil böbrek mekanik sorunlara yol açabilir. Transplantasyon geçirmemiş kadınlar için sıvı ve elektrolit durumu dikkatli bir yönetim gerektirir.

Tirozinemi Hastalığı

Doç. Dr. Pelin Teke Kısa
İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Metabolizma Kliniği

Soru 1: Tirozinemi hastalığı nedir ve kaç tipi mevcuttur?

Cevap: Tirozinemi, tirozin aminoasitinin yıkım yolundaki bozukluklar sonucu kanda tirozin birikimiyle giden bir hastalık grubudur. Tirozinemi hastalığının üç tipi vardır. Tüm tirozinemi tipleri kan tirozin düzeylerinde artışa neden olur. Tirozinemi tip I, fumarilasetoasetaz (FAH) enzimini kodlayan FAH genindeki kusurdan; tirozinemi tip II, tirozin aminotransferaz (TAT) enzimini kodlayan TAT genindeki kusurdan ve tirozinemi tip III, 4-hidroksifenilpiruvat dioksijenaz (HPD) enzimini kodlayan HPD genindeki bir kusurdan kaynaklanır. Bu tiplerin dışında, yenidoğanlarda görülen, geçici tirozinemi adı verilen ve genellikle zamanla düzelen tirozin yüksekliği de görülebilir. Ancak, bu durumu diğer üç gruptan ayırmak için bebeğin doktor takibinde olması gereklidir.

Soru 2: Tirozinemi hastalığında klinik bulguları nasıl olur?
Cevap: Hastalık birçok farklı belirti verebilir. Hastalığın tipine göre klinik bulgular farklılık gösterir. Aşağıda tiplerine göre trozinemi hastalığında klinik bulgular özetlenmiştir. Tirozinemi tip 1 belirtileri: Karaciğer hastalığı, sarılık, kanlı dışkılama, lahana kokusu gibi vücut kokusu, kusma, ishal, karın şişliği, kilo alımında yetersizlik, büyüme ve gelişimin durması Tirozinemi tip 2 belirtileri: Ciltte ağrılı yaralar, kırmızı gözler ve ışığa duyarlılık, kornea bulutlanması, davranış sorunları, düşünme becerileri ve hafızada yetersizlik, nöbet geçirme Tirozinemi tip 3 belirtileri: Düşünme becerileri ve hafızada yetersizlik, nöbetler, hareket bozuklukları (ataksi, dengesiz yürüme)

Soru 3: Tirozinemi tip 1 hastalığı (hepatorenal tirozinemi) nedir?
Cevap: Tirozinemi tip 1, doğuştan gelen, genetik geçiş gösteren bir metabolizma hastalığıdır. Bu hastalıkta vücut, tirozini metabolize etmek için ihtiyaç duyduğu “fumarylacetoacetate hidrolaz (FAH)” olarak adlandırılan enzime sahip değildir. Tirozin, çoğu proteinde bulunan bir amino asittir. Enzim eksikliği sonucunda, normalde parçalanması gereken tirozin yıkılamaz ve toksik maddeler birikir. Toksik maddeler karaciğer başta olmak üzere ilerleyici hasara neden olur. Bunun nedeni, karaciğerin tirozin metabolizmasında önemli yer tutmasıdır.

Soru 4: Ne sıklıkta görülür?
Cevap: Tirozinemi tip 1 nadir görülen bir hastalıktır; 100.000 kişiden birinde görülür.

Soru 5: Tirozinemi tip 1’in genetik geçişi nasıl olur?
Cevap: Tirozinemi Tip 1 kalıtsaldır; hastalığa sahip olmak için, bir çocuğun ebeveynlerinden mutasyonu (genetik bozukluğu) alması gerekir. Her iki ebeveynin de mutasyon taşıdığı ailelerde, bir çocuğun tirozinemi olma riski dörtte birdir. Taşıyıcı olma riski yüksek olan çiftlerin hasta çocuk sahibi olma risklerini belirleyebilmeleri için genetik test mevcuttur. Hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir.

Soru 6: Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Cevap: Tirozinemi tip 1 hastalığının bulguları akut ve kronik olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Tirozinemi tip 1’in akut formunda, bebeklerde doğumdan sonraki günler veya aylar içinde semptomlar başlar. Karaciğer hastalıklarının belirtileri olarak kilo alamama, sarılık, karaciğer-dalak büyümesine bağlı olarak karın şişliği, vücutta ödeme bağlı şişme, özellikle burun kanaması olmak üzere kanamalar ortaya çıkar Bu bulguları olan bebeklerin hemen karaciğer nakline ihtiyacı olabilir. Hastalığın kronik formu, 6 aylıktan sonra daha kademeli bir başlangıç ve daha az şiddetli semptomlarla kendini gösterir. Karaciğer ve dalakta büyüme ana belirtilerdir, karın sıvı ile şişer ve bu çocuklar kilo almakta zorlanabilirler, kusma-ishal ortaya çıkabilir. Karaciğer hastalığı daha yavaş gelişir ve sonunda siroza yol açar. Bilinmeyen nedenlerle, tirozinemi hastalarında bazı çocuklarda öğrenme güçlükleri gözlenir.

Soru 7: Tirozinemi tip 1 hastalığının tanısı nasıl konur?
Cevap: Ülkemizde metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile tirozinemi tip 1 için ön tanıyı koyar. Tek başına kanda tirozin ölçümü hastalığı saptamada yeterli değildir. Süksinilaseton ölçümü tanı için en doğru yoldur. Bu tetkiklerden sonra FAH geninde analiz yapılarak tanı doğrulanır.

Soru 8: Tirozinemi tip 1 hastalarının takibinde hangi tetkikler ne sıklıkta yapılmalıdır?
Cevap: Hastalığı kontrol altında tutmak için düzenli muayeneler, kan tetkikleri, karaciğer görüntülemesi, kemik yoğunluğu taraması, beslenme takibi, 3- 6 ayda bir ya da yılda bir değerlendirilir. Hekim gerekli gördükçe daha sık da yapılabilir.

Soru 9: Tirozinemi tip 1’de tedavi seçenekleri nelerdir?
Cevap: Tirozinemi tedavisi, düşük proteinli bir diyet ve nitisinon adlı bir ilacın birarada kullanılması ile yapılır. Nitisinon, toksik parçalanma ürünlerinin birikmesini önler. Et, süt ürünleri ve fındık gibi protein açısından zengin gıdalardan kaçınılmalıdır. İyi beslenme ve yeterli vitamin ve mineral alımı çocukların normal büyümesini sağlar. Bu çocuklar, karaciğer kanseri gelişme riski taşıdığından dikkatli bir şekilde izlenmelidir. Yeni doğan taraması ile erken tanı konularak takip ve tedavi edilen çocuklarda, karaciğer hastalığı çok daha az sıklıkta görünmektedir. Karaciğer nakli hala tirozin metabolizmasını düzeltmenin tek yoludur, ancak bu yöntem, günümüzde nadiren gereklidir. Çocukların %90'ından fazlası nitisinon ve diyete çok iyi yanıt verir. Şu anda, karaciğer nakli yalnızca akut formu olan çocukların tedaviye hızlı yanıt vermediği veya karaciğer kanserinden şüphelenildiği durumlarda gereklidir. Organ nakli yapıldıktan sonra çocuklar normal bir diyet yiyebilir ve sağlıklı, aktif bir yaşam sürdürebilir.

Soru 10: Uzun dönemde hangi sorunlar ile karşılaşabiliriz?
Cevap: Tirozinemi hastalığı, hastalık tipine göre, uzun dönemde, büyüme gecikmesi, karaciğer kanseri, kemik erimesi ve kemik ağrıları, kalp ve böbrek ile ilgili kronik sorunlara yol açabilir.

 
3WTURK CMS v8.3.1