CBMD | Çocuk Beslenme Metabolizma Derneği

Sık Sorulan Sorular

Kalıtsal metabolik hastalık nedir?

Metabolik hastalıklar, vücudumuzda gerçekleşen kimyasal tepkimelerde rol oynayan bazı proteinlerin üretilememesi sonucu ortaya çıkan nadir ve kalıtsal hastalıklardır. Günümüze kadar 1000’e yakın metabolik hastalık tanımlanmıştır.

Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı nedir?

Vücudumuzda gerçekleşen metabolik yollarda bozukluklar geliştiğinde, bu bozuklukların bazı fiziksel ve biyokimyasal sonuçları ortaya çıkar. Bu hastalıklara tanı koyan, bu hastalıklara sahip bireyleri tedavi ve takip eden bilim dalı Çocuk Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı’dır. Kalıtsal metabolik hastalıklar çok sayıda olduğundan, Çocuk Metabolizma uzmanlarının tanı koyduğu, tedavi ve takip ettiği hastalıklara bazı örnekler aşağıda sıralanmıştır:

• Aminoasit metabolizması bozuklukları
o Alkaptonüri
o Biotinidaz eksikliği
o Fenilketonüri
o Homosistinüri
o Organik asidemiler
o Tirozinemi
o Üre döngüsü bozuklukları
• Karbonhidrat metabolizması bozuklukları
o Galaktozemi
o Glikojen depo hastalıkları
o Herediter früktoz intoleransı
• Yağ metabolizması bozuklukları
o Ailesel kolesterol yükseklikleri
o Trigliserit yükseklikleri
o Yağ asidi oksidasyon bozuklukları
• Mitokondriyal hastalıklar
o Mitokondriyal solunum zinciri bozuklukları
• Lizozomal hastalıklar
o Fabry hastalığı
o Farber hastalığı
o Gaucher hastalığı
o Krabbe hastalığı
o Lizozomal asit lipaz eksikliği
o Mukopolisakkaridozlar
o NCL
o Niemann Pick A, B, C hastalığı
o Pompe hastalığı
o Sistinozis
o Tay Sachs / Sandhoff hastalıkları
• Peroksizomal hastalıklar
o Adrenolökodistrofi
o Zellweger spektrum hastalıkları
• Konjenital glikozilasyon bozuklukları
• Safra asidi bozuklukları
o Safra asidi metabolizması bozuklukları
o Serebrotendinoz ksantomatozis

Kalıtsal metabolik hastalıklar anne-babadan çocuğa nasıl geçer?

Metabolik hastalıklara yol açan neden, bazı reaksiyonlarda rol oynayan proteinlerin üretim eksikliğidir. Vücudumuzda proteinlerin üretilebilmesi için mutlaka hücre çekirdeğinde bulunan DNA tarafından doğru biçimde kodlanması gerekir. Bireyin DNA’sında anne ve babadan gelen iki kopya bulunur. Hem anne hem de baba bir hastalık için mutant (bozuk) gen taşıyorsa ve her ikisi de bu bozuk olan genetik bilgiyi çocuğuna aktardıysa, çocukta o genin kodladığı protein üretiminde sorun olacaktır. Metabolik hastalıkların çok önemli bir kısmı otozomal resesif (çekinik) olarak kalıtılır. Bu durumda bozuk genetik bilgiyi taşıyan anne ve babada herhangi bir hastalık bulgusu ortaya çıkmazken, hem anne hem de babasından bozuk genetik kodu alan çocukta metabolik hastalık bulguları ortaya çıkacaktır.

Otozomal resesif (çekinik) kalıtım nedir?

Metabolik hastalıkların çok büyük bir bölümü otozomal resesif (çekinik) kalıtım yolu ile çocuğa aktarılır. Herkeste, anneden ve babadan gelen birer gen dizisi vardır. Anneden ya da babadan gelen genlerden birisinde bir bozukluk olduğunda o kişi hasta olmaz ama hasta geni çocuğuna geçirebilir. Bu duruma taşıyıcılık denir. Anne ve babanın her ikisi de taşıyıcı olarak hastalık geni taşıdığında, bu anne-babanın çocukları için üç olasılık vardır: 1) Anne ya da babanın yalnız birinden tek bir hasta gen aktarılabilir ve çocuk %50 olasılıkla anne-babası gibi sadece taşıyıcı olur, hasta olmaz. 2) Hem anne hem babadan sağlıklı gen aktarılır ve çocuk %25 olasılıkla sağlıklı olur, taşıyıcı da olmaz. 3) Hem anne hem de babadan hasta gen çocuğa aktarılabilir ve her iki taraftan hasta gen aktarıldığı için çalışacak sağlıklı gen olmaz ve çocuk %25 olasılıkla hastalık ile doğar. Bu nedenle, taşıyıcı bir anne-babanın çocukları, sağlıklı, taşıyıcı ya da hasta olabilir.

Akraba evlilikleri kalıtsal hastalık açısından ne gibi bir risk taşırlar?

Yaklaşık olarak 5000’in üzerinde genetik hastalık vardır ve herkes bu genetik hastalıklardan bir ya da birkaçının taşıyıcısı olabilir. Ülkemizde bölgeden bölgeye değişmekle birlikte akraba evliliği oranı yaklaşık olarak %25 olarak bildirilmektedir. En sık görülen akraba evliliği ise kuzenler arasında yapılan evliliklerdir. Akrabalar benzer genetik özelliklere sahip olduklarından, akraba evliliklerinde aynı hastalığın taşıyıcısı olan bireylerin evlenmeleri ve hastalığa sahip bir çocuğun doğma olasılığı, akrabalık bağı olmayan evliliklerdekine göre çok yükselir.

Ülkemizde neden yenidoğan bebeklerden topuk kanı alınmaktadır?

Bebekten alınan birkaç damla kan örneğinde bazı hastalıklar için tarama yapılmaktadır. Bu hastalıklar erken tanı almazsa ciddi komplikasyonlara yol açan, tanısı kolay konulabilen ve henüz bulgu vermeden önce tanı alırsa ve tedavisi erkenden başlanırsa hastalık bulgularının önüne geçilebilen hastalıklardır. Ülkemizde yenidoğan tarama programı kapsamında taranan kalıtsal metabolik hastalıklar fenilketonüri ve biotinidaz eksikliğidir. Yenidoğan taraması amacıyla doğumdan 48-72 saat sonra bebeğin topuğundan birkaç damla kan örneği alınmakta, Sağlık Bakanlığı’na bağlı laboratuvarlara gönderilmekte, sonucu pozitif çıkan bebekler kesin tanı konulabilmesi için Çocuk Metabolizma Hastalıkları uzmanı hekimlerin bulunduğu merkezlere yönlendirilmektedir. Bebeğin yenidoğan tarama sonuçları hangi hastalık için şüpheli bulundu ise bebekte o hastalığın olup olmadığının kesin olarak anlaşılabilmesi için ileri testler yapılır. Eğer bebekte hastalık saptanırsa tedavi başlanır.

Fenilketonüri nedir?

Fenilketonüri, proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerden biri olan fenilalaninin vücudumuza alındıktan sonra parçalanamaması (metabolize edilememesi) sonucu ortaya çıkan hastalıktır. Bu hastalık, ya fenilalanin hidroksilaz adı verilen enzimin çalışmamasından ya da bu enzimin çalışması için gereken BH4 adlı maddenin üretiminin (metabolizmasının) bozulmasından kaynaklanır. Fenilketonürili bebeklerde, eğer erken tanı konulup tedavi edilmezlerse, zekâ geriliği, nöbet geçirme, davranış bozuklukları gibi ağır zihinsel ve nörolojik problemler ortaya çıkar. Fenilalanin hidroksilaz enziminin eksikliğinin tedavisinde diyet ya da diyetle birlikte ağızdan alınan BH4 ilacı kullanılır. BH4 metabolizması bozukluğu olduğunda ise diyet ve BH4 ilaçlarının kullanılması yeterli olmaz. Bu tedavilerin yanı sıra, beyinde eksikliği olan dopamin ve serotonin gibi ilaçların da tedaviye eklenmesi gerekir. Fenilketonürili hastaların tedavisi ömür boyu sürdürülmelidir. Fenilketonüri ülkemizde yanidoğan döneminde topuk kanı ile taranabilmekte ve bebekte bulgular ortaya çıkmadan önce tedavi başlanabilmektedir.

Biotinidaz eksikliği nedir?

Biotinidaz enzimi, vücudumuza diyetle alınan veya vücudumuzdaki havuzda bulunan biositin adı verilen bağlı biotini bağlı bulunduğu aminoasitten kopararak serbest hale getiren ve böylece vücutta işe yaramasını sağlayan proteindir. Biotinidaz enziminin genetik bozukluk nedeniyle vücutta üretilememesi sonucu serbest biotin üretilemez ve kullanılamaz. Bu nedenle nöbet geçirme, zekâ geriliği, saç dökülmesi, cilt yaraları, işitme kaybı ve göz sinirinde zedelenme şeklinde bulgular ortaya çıkar. Biotinidaz eksikliği ülkemizde yenidoğan bebeklerin topuklarından alınan kan ile taranmaktadır. Bu sayede eğer bebeğe yenidoğan döneminde tanı konulur ve tedavi başlanırsa bu bulgular önlenebilmektedir. Biotinidaz eksikliğinin tedavisi ağızdan hergün biotin ilacının verilmesidir. Tedavi ömür boyu sürdürülmelidir.

Enzim yerine koyma tedavisi nedir?

Bazı kalıtsal metabolik hastalıklarda vücutta eksik olan enzim, hastaya haftada bir veya iki haftada bir damar yoluyla verilebilmektedir. Enzim yerine koyma tedavisinin uygulandığı hastalıklardan bazıları Gaucher hastalığı, Pompe hastalığı, Fabry hastalığı, bazı mukopolisakkaridozlar, lizozomal asit lipaz eksikliği, Niemann Pick tip B hastalığıdır. Enzim yerinde koyma tedavisinin ömür boyu düzenli bir şekilde sürdürülmesi gereklidir.

Çocuğa metabolik hastalık tanısı konulduktan sonra neden diğer aile bireyleri taranmaktadır?

Kalıtsal metabolik hastalıklara neden olan genetik bozukluk anne-babadan çocuklara aktarıldığından, ailede bir bireyde metabolik hastalık tanısı konulduğunda, diğer aile bireyleri taranmaktadır. Bu sayede, bir ailede daha önce tanı almamış bireylere de tanı konulabilmekte ve hastalık tedavi edilebilir bir hastalık ise, tedavisi başlanabilmektedir.

Doğuştan metabolik hastalığa sahip bir çocuğun tamamen iyileşmesi mümkün müdür?

Doğuştan metabolik hastalıklar genetik hastalıklardır ve günümüzde çok az sayıda hastalık için organ nakli ya da genetik tedavi ile hastalığın ortadan kaldırılma şansı mevcuttur. Organ nakli olan durumlarda da ömür boyu bazı tedavilerin sürdürülmesi gereklidir. Doğuştan metabolik hastalıklar için günümüzde kesin tedavi şansı çok nadir olsa da erken tanı, uygun tedavi ve tedaviye iyi bir uyum sağlanması ile hastalıkların önemli bir bölümünde hastalığın zararlı etkilerinin engellenmesi ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi mümkündür.

Doğuştan metabolik hastalığı olan bir çocuk spor yapabilir mi?

Hastanın vücudunun kaslarında zedelenme yapmayan kalıtsal metabolik hastalıklarda spor konusunda bir kısıtlama yoktur, hatta teşvik edilmektedir. Spor, metabolik hastalıklarda, doğru beslenme gibi sağlık açısından önemli bir faaliyettir. Ancak, hastalığın özelliği nedeniyle kas hasarı olan çocuklarda, yarışmalı, uzun süreli spor faaliyetlerinden kaçınmak, bunun yerine kısa egzersizler yapmak daha uygun olabilir. Çocuğun spor faaliyetine yönlendirilmesinden önce takip eden doktoru ile bu konuda konuşulması ve hastayı takip eden hekimin görüşünün alınması en doğru yaklaşımdır.

Fenilketonürili olan çocuklarda aspartam kullanılabilir mi?

Aspartam, şekersiz içeceklere, yiyeceklere ve bazı ilaçlara tatlandırmak için eklenebilen yapay bir tatlandırıcıdır. Mide-bağırsak sisteminde fenilalanin, aspartik asit ve metanole dönüşür. Bu nedenle aspartam, fenilketonürili hastalarda yiyecek ve ilaçlardan çıkarılması gereken bir fenilalanin kaynağıdır. Aslında çok yüksek miktarda fenilalanin veya aspartam içeren ilaçların sayısı çok sınırlıdır ve birçok ilaçta ihmal edilebilir miktarda aspartam vardır. Çocukluk çağında fenilalanin düzeyini önemli ölçüde yükseltebilecek ilaçlar esas olarak antibiyotikler ve analjeziklerdir. Bunlar içinde amoksisilin, amoksisilin/klavulanik asit ve parasetamol/asetaminofen yer almaktadır. Bu ilaçların kullanılmasını gerektiren durumlarda alternatif olarak bu moleküllerin aspartam içermeyen formlarının kullanılması önerilir. Bu mümkün değilse ikinci basamak olarak başka bir antibiyotik veya ateş düşürücü kullanılabilir. Ancak fenilkatonürili hastalarda önemli miktarda aspartam içeren ilaçları kullanmanın fayda zarar dengesini göz önünde bulundurmak gerekir. Alternatif ilaç yokluğunda fenilketonürili bir hastayı tedavisiz bırakmaktansa, diyette kısa süreli bir değişiklik yapılarak kan düzeyi kontrolü ile bu ilaçlar kullanılabilir.

Çocuğum iştahsız, özel mamasını tüketmek istemiyor, iştahsızlığın önüne geçebilmek ve mama tüketimini sevdirmek için neler yapılabilir?

Bazen aileler arzu edilen besinlerin yenmemesini iştahsızlık olarak adlandırabilmektedir. İştahsızlık günlük besin alım miktarındaki azalma ile karakterizedir. Aileler baskılayıcı bir tavır sergiledikleri sürece bu problem daha da büyük bir sorun halini almaktadır. Bu noktada önemli olan çocuğun gün içindeki aldığı besinleri dikkatle gözden geçirip değerlendirmektir. Ailelere öneriler: 1. Ailenin beslenme düzenine çocuk da katılmalıdır. Öğünler aileyle birlikte tüketilmeli ve çocuğun bitirebileceği tabak modeli özel diyetine uygun olarak aile tarafından hazırlanmalıdır. Beslenmedeki kurallılık yaşamının her döneminde olmalıdır. Arabadayken kemer takmak istemeyen bir çocuğa aile izin verdiğinde bu davranış çocuk tarafından “evet ben yasaklı olan şeyleri yapabiliyorum, o halde yememem gereken besinleri de yiyebilirim ve bir sorun olmaz” bakış açısına dönüşebilir. 2. Yemek yerken çocuğun dikkatini dağıtacak aktivitelerden kaçınılmalıdır (televizyon, telefon, bilgisayar). 3. Sıvı-katı ayrımı iştahsız çocukta oldukça önemlidir. Yemeklerden öncesinde fazla sıvı alımından (su, meyve suyu, vb.) kaçınılması gerekmektedir. Aksi halde çocuk dolu bir mideyle sofraya oturacaktır bu da daha az besin tüketimine neden olacaktır. 4. Çocuğun besin konusunda istekliliğini destekleyecek yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Yemeği aileyle birlikte hazırlamak, hazırlık ve yeme aşamasında ortamın keyifli olması çocuğun yemek yemeye olan ön yargısını kırmasına veya azaltmasına olanak sağlayacaktır. 5. Çocuğun istekleri göz ardı edilmemelidir. 6. Özel diyetine uygun mama tüketiminde zorluk yaşayan aileler için, mama tüketim zamanları zorunlu bir öğün yerine eğlenceli bir öğüne dönüştürülmelidir. Tercihen tüketimini kolaylaştırmak adına yemeklerden önce öğünlere bölünmüş şekilde, farklı tarifler geliştirerek çocuğun mamayı tüketmesi sağlanabilir. Bazı çocuklar “bu senin ilacın bunu tüketmek zorundasın” gibi cümlelere maruz kaldıklarında tüketecekleri her türlü mama ve besine karşı direnç gösterebilmektedirler. Bunun yerine uygun ve çocuğun anlayabileceği bir dille çocuğun sevgisi kazanılmalıdır.

10 Soruda Alkaptonüri Hastalığı

  1. Alkaptonüri ne tür bir hastalıktır?
    • Alkaptonüri, bir protein parçası olan tirozin isimli aminoasidin bozunma yolundaki homojenat dioksijenaz eksikliğine bağlı homojentisik asit (HGA) adı verilen bir maddenin kontrolsüz artışına bağlı gelişen genetik- metabolik bir hastalıktır.

    2. Alkaptonüri ne sıklıkla görülür?
    Ülkemizdeki sıklığı bilinmemekle beraber alkaptonüri görülme sıklığının 1:250.000 ila 1:1.000.000 canlı doğum olduğu tahmin edilmektedir. Akraba evliliklerinin yüksek olduğu ülkemizde sıklığının daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.

    3. Alkaptonüri hastalığı nasıl bulgular gösterir?
    • Alkaptonürinin üç ana özelliği koyu renkli idrar veya hava ile temas edip bekleyen koyulaşan idrar, okronoz (bağ dokusunda mavimsi siyah renk değişikliği) ve omurganın ve büyük eklemlerinde gelişen artrit (enfeksiyon olmayan eklem iltihabı) dir.

    4. Vücuda ne tür bir zarar verir?
    • Okronozis genellikle 30 yaş sonrasında ortaya çıkar; artrit sıklıkla üçüncü on yılda başlar. Diğer belirtiler arasında gözakında, kulak kıkırdağı ve el derisindeki koyulaşma şeklinde renk değişiklikleri gelişir. Kalp kapaklarında kireçlenme veya kapak yetersizliğine bağlı kalp bulguları görülebilir. Yine ileri yaşlardaki birikime bağlı böbrek ve prostat taşları; guatr bezinin yavaş çalışmasına (hipotiroidizm) neden olur.

    5. Nasıl tanı konulur?
    • Biyokimyasal tanısı, idrarda önemli miktarda HGA'nın (genellikle günde 1 ila 8 gram) saptanmasına dayanır. • Genetik testlerde tanı (aile üyelerine genetik danışmanlık sağlamak için gerekli), hastalağın geninde (HGD) hem anne hem babadan alınan genlerin her ikisinde de mutasyonların tanımlanmasına dayanmaktadır.

    6. Tedavisi var mıdır?
    Eklem ağrısının semptomatik tedavisi kişiye özeldir. Fiziksel tedavi, optimal kas gücü ve esnekliğinin geliştirilmesine yardımcı olur. İleri dönemde gerektiğinde diz, kalça ve omuz protezleri seçenek olabilir. Gerektiğinde prostat taşları ve böbrek taşlarına cerrahi müdahale edilebilir. Kalp kapak değişimi kireçlenmiş kalp kapakları için gerektirebilir. Hipotiroidi gelişen hastalara tiroid hormonu verilebilir.

    7. İlaç tedavisi var mıdır?
    Semptomların ilerlemesini yavaşlattığı gösterilen nitisinon tedavisinin alkaptonüri tedavisinde kullanımı Avrupa'da onaylanmıştır.

    8. Korumak amaçlı kaçınılması gereken etkenler/durumlar nelerdir?
    Şiddetli artritin ilerlemesini azaltmaya çalışmak için omurgaya ve büyük eklemlere (ağır el emeği veya yüksek etkili sporlar dahil) fiziksel stres uygulanması.

    9. Alkaptonuri hastalığını hangi bölüm takip eder?
    Bu hastalığı çocukluk ve yetişkinlik döneminde Çocuk Metabolizma Hastalıkları poliklinikleri takip eder.

    10. Yaşam süresini kısaltan bir hastalık mıdır?
    Yaşam süresini kısaltmaktan ziyade yaşan kalitesini bozabilir. Ancak düzenli takiplerle oluşacak organ kısıtlılıkları azaltılabilir. 40 yaşından ekokardiyografi, böbrek ultrasonografisi, eklem görüntüleme ve tiroid fonksiyon testleri yılda bir yapılmalıdır.

10 Soruda Mukopolisakkaridoz Hastalığı

1) Mukopolisakkaridoz hastalığı nedir?
Mukopolisakkaridoz (MPS) hastalıkları, doğuştan gelen, birçok sistemi etkileyen, genetik geçişli metabolizma hastalığıdır. Glikozaminoglikanların (GAG) yıkımında görevli enzimlerin eksiklikleri sonucu oluşur ve GAG birikimi ile karakterize lizozomal depo hastalığıdır.

2) Ne sıklıkta görülür?
Avrupa’da yapılan çalışmalarda MPS hastalığının sıklığı 1.56-4.8:/100000 olarak bildirilmektedir. Ülkemizde hastalığın insidansı tam olarak bilinmemektedir.

3) Genetik geçişi nasıl olur?
MPS tip II hariç diğer tiplerin genetik geçişi otozomal çekinik dediğimiz kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım tipinde, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne-babanın çocukları, taşıyıcı, hasta ya da sağlıklı olabilir. Bir ailede hasta bir çocuk doğduysa, hastalığın her kardeşte tekrarlama riski vardır. Bu nedenle hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir. MPS II ise X’ e bağlı resesif kalıtım gösterir. Nadir durumlar dışında hastalık erkeklerde saptanır. Tanı alan hastaların aileleri mutlaka genetik danışmanlık verilir.

4) Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
MPS hastalarında dokularda GAG birikimine bağlı değişiklikler sonucu klinik bulgular oluşmaktadır. GAG hücre dışı matriksin önemli bir bileşenidir. Birçok biyolojik olayda görev almaktadır. GAG anormal birikimi dokuların normal yapısının bozulmasına ve fonksiyon kaybına yol açmaktadır. MPS hastalarında birçok organı etkileyen tutulum söz konusudur.

5) Klinik bulguları nelerdir?
Mukopolisakkaridozlar kronik, ilerleyici ve çoklu sistem tutulumu ile karakterize lizozomal depo hastalıklarıdır. Genelde hastalar doğumda normaldir. Zamanla klinik bulgular ortaya çıkmaktadır. Klinik bulgular hafif ya da ağır formda karşımıza çıkabilir. MPS tipine göre klinik bulgular değişkenlik göstermektedir. MPS genel olarak görülen klinik bulgular arasında kaba yüz görünümü, zihinsel yetersizlik, gelişme geriliği, işitme kaybı, gözde korneal bulutlanma, karaciğer, dalak büyüklükleri, sık tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, adenoid hipertrofi, dil büyüklüğü, inguinal ve umblikal herniler, akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları (kas, kapak tutulum ritim problemleri) eklem katılıkları, boy kısalığı, kemik bulguları (dizostosis mültipleks), uyku apne sendromu yer almaktadır.

6) Hangi tipleri vardır?
Kendi içinde 7 ana alt gruba ayrılır; MPS I, II, III, IV, VI, VII, IX, X. Kendi içinde alt gruplara ayrılmaktadır. MPS I (Hurler, Hurler-Scheie- Scheie) , MPS III (A,B,C ve D)

MPS I (Hurler, Hurler-Scheie, Scheie) Alfa L-iduronidaz eksikliği sonucu oluşmaktadır. Heparan sülfat ve dermatan sülfat birikimi olur. Hurler formu ağır formudur ve genellikle ilk 1 yaşta tanı alır. Kaba yüz görünüm, boy kısalığı, hepatosplenomegali, korneal bulutlanma, ilerleyici öğrenme güçlüğü, kalp hastalığı, kemik bulguları sık görülen klinik bulgulardır. Scheie form hafif klinikl gösterir, entelektüel olarak normaldirler, normale yakın boyları vardır.
MPS II (Hunter hastalığı)
İduronat 2 sulfataz eksikliği sonucu oluşur. Klinik bulgular MPS I Hurler benzeridir.Korneal etkilenme görülmeyebilir. Nörolojik tutulum belirgin olmadığı nonnöronopatik formu ve ara formları vardır.
MPS III (Sanflippo Hastalığı)
Kendi içinde 4 alt gruba ayrılır. MPS IIIA heparan N sulfataz, MPS IIIB N asetil-glukozaminidaz, MPS IIIC Asetil CoA glukozamin N-asetiltransferaz, MPS IIID N asetil glukozamin 6 sulfataz ensim eksikliği sonucu oluşur. Santral sinir sistem tutulumu belirgindir.
MPS IVA (Morquio Hastalığı)
Galaktoz-6-sulfataz eksikliği sonucu oluşmaktadır. Ağır iskelet sistemi tutulumu vardır. Entelektüel bozukluk gözlenmez. Daha hafif klinik seyirli atenüe formu da mevcuttur. Eklemlerde hiperlaksisite mevcuttur.
MPS VI ( Maroteaux-Lamy Hastalığı)
N-asetil galaktozamin-4- sulfataz enzim eksiliği sonucu oluşur. Nörolojik bozukluk gözlenmez. İskelet tutulum, boy kısaslığı, eklem tutulum sık görülür. Kalp, hastalığığı, işitme kaybı, göz tutulum, herni, uyku apne sendromu sık görülür.
MPS VII ( Sly Hastalığı)
β-glukuronidaz enzim eksikliği sonucu oluşur. Non-immun hidrops fetalis sık rastlanan klinik bulgudur. Atenüe form MPS I,II ve VI klinik bulguları ile benzerlik gösterir.
MPS IX
Hyaluronidaz enzim eksikliği sonucu oluşur. Çok nadir görülür. Boy kısalığı ve Juvenil idiopatik artrit benzeri klinik bulgular görülür
MPS X
Arilsulfataz K (ARSK) eksikliği sonucu oluşur

7) Tanısı nasıl konur?
Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile Mukopolisakkaridoz hastalığı için ön tanıyı koyar. İdrarda GAG analizi, enzim düzeylerinin tayini tanı için kullanılır. Kesin tanı için genetik analiz yapılır.

8) Hangi tetkikler ne sıklıkta yapılmalıdır?
Hastalar düzenli aralıklarla klinik olarak değerlendirilir, fizik muayene ve hastalığın tutulan organ sistemleri açısından gerekli tetkikler ile takip edilir. Kan, idrar testleri, karaciğer, dalak görüntülenmesi, göz, işitme muayeneleri, kemik değerlendirilmeleri, kalp ve akciğer tutulum açısından taramaları, beyin ve omurilik görüntüleme incelemeleri, gelişim testleri ile incelenir. Çoklu organ tutulumu nedeni ile farklı branş hekimleri ile ortak izlem yapılmaktadır. Takip sıklığı hastalığın şiddetine göre değişkenlik gösterebilir. Genel olarak organ tutulumları açısından 6 ay- 1 yıl aralarla değerlendirilmeleri gerekir. Hastanın durumuna göre takip sıklığı daha kısa aralıklarla yapılabilmektedir.

9) Tedavi seçenekleri nelerdir?
MPS hastalarında tedaviye erken başlanması önemlidir. MPS hastalığın tiplerine göre farklı tedavi seçenekleri söz konusudur. Günümüzde eksik olan enzimin yerine konması olan Enzim replasman tedavisi MPS, I, II, IV, VI ve VII hastaları için yapılabilmektedir. MPS I için kök hücre nakli seçili hastalarda uygulanabilen tedavi yöntemidir. MPS hastalarında tutulan organlara yönelik tıbbi ve cerrahi girişimler tedavi olarak uygulanmaktadır. Nörolojik tutulum gösteren hastalarda santral sinir sistemine etkili ilaç çalışmaları devam etmektedir.

10) Uzun dönemde hangi sorunlar ile karşılaşabiliriz? Mukopolisakkaridozlarda hastalık tipine göre, uzun dönemde, nörolojik tutulumun ilerlemesine bağlı sorunlar (yeti kaybı, nöbetler, beslenme, uyku problemleri gibi), cerrahi gerektirecek iskelet problemleri, ilerleyici görme ve işitme problemleri, ilerleyici kalp ve hastalıkları görülebilmektedir.

10 Soruda Non Ketotik Hiperglisinemi Hastalığı

1) Non ketotik hiperglisinemi hastalığı nedir?
Non ketotik hiperglisinemi hastalığı, doğuştan gelen, genetik geçiş gösteren nadir metabolik hastaklıktır. Glisin yıkım yolağında yer alan enzim kompleksinin eksikliğine bağlı olarak glisin adı verilen aminoasit yıkılamaz ve vücut sıvılarında birikir.

2) Ne sıklıkta görülür?
Yaklaşık olarak yetmiş altı bin canlı doğumdan birinde gözlenmektedir. Ancak bazı toplumlarda bu hastalığın taşıyıcılığı sıktır ve hastalığın çok daha sık görüldüğü bölgeler vardır. Örneğin doğum sıklığı Finlandiya ve Kanada’da daha sık olarak gözlenmektedir.

3) Genetik geçişi nasıl olur?
Genetik geçişi otozomal çekinik dediğimiz kalıtım tipine uyar. Bu kalıtım tipinde, anne ve babanın her ikisi de hastalığın taşıyıcısıdır. Her ikisi de taşıyıcı olan anne ve babanın çocukları, %50 ihtimalle taşıyıcı, %25 ihtimalle hasta ya da %25 ihtimalle sağlıklı olabilir. Her gebelikte dörtte bir oranında hasta bebek sahibi olma riski mevcuttur. Bu oran her gebelikte aynıdır. Bir ailede hasta bir çocuk doğduysa, hastalığın diğer çocuklarda tekrarlama riski aynıdır. Bu nedenle hasta bir çocuğu olan ailelere daha sonraki çocuklar için mutlaka doğum öncesi genetik tanı yaptırmaları önerilmektedir.

4) Hastalık vücutta ne gibi etkiler yapar?
Glisin parçalama enzim sistemi adı verilen enzim kompleksinde ortaya çıkan değişiklikler, sonucu glisin vücutta (kan, idrar, beyin omurilik sıvısı) birikir. Glisinin vücutta fazlalığı özellikle beyin için zararlı etkiler yaratır.

5) Klinik bulguları nasıl olur?
Hastalık birçok farklı belirti verebilir. Yenidoğan döneminde kas zayıflığı, emmede zorluk, beslenememe, solunum kaslarında zayıflık, nöbet ve durdurulamayan hıçkırık ile bulgu verebilir. Bebeklik döneminde kas zayıflığı, nöbet, yetersiz beslenme, gelişimsel gecikmeler, zekâ da etkilenme gözlenebilir.

6) Hangi tipleri vardır?
Hastalığın ağır ve hafif kazanılmış formu olmak üzere iki formu mevcuttur. Ağır formu yenidoğan döneminde ağır klinikle bulgu verirken, geç formu daha hafif bulgularla karakterize olabilir. Geç formunda hastalar gelişme geriliği, nöbet, hareket bozuklukları ile gelebilir.

7) Tanısı nasıl konur?
Metabolizma uzmanı, hastanın öyküsü, muayenesi ve laboratuvar tetkikleri ile Non ketotik hiperglisinemi hastalığı için ön tanıyı koyar. Kanda glişin düzeyinin çok yüksek olması yol göstericidir. Beyin omurilik sıvısındaki glisin düzeyinin yüksekliği ile beyin omurilik sıvısının kan glisin düzeyine oranı oldukça anlamlıdır. Kesin tanı için genetik bozukluğun yeri saptanarak tanısı konur.

8) Hangi tetkikler ne sıklıkta yapılmalıdır?
Hastalığı kontrol altında tutmak için düzenli muayeneler ve kan tetkikleri ile değerlendirilir. Hekim gerekli gördükçe daha sık da yapılabilir.

9) Tedavi seçenekleri nelerdir?
Non ketotik hiperglisinemi hastalığını ortadan kaldıracak kesin bir tedavi yoktur. Ancak tedavi, hastalık belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olur. Tedavide daha çok bulguları düzenleyecek tedaviler uygulanmaktadır. Kan glisin düzeylerini düşürmek için özel ilaçlar uygulanmaktadır. Kan glisin düzeyini düşürecek özel mamalar ile diyet tedavileri uygulanabilir. Nöbetleri kontrol altında tutacak nöbet ilaçları, gelişimini destekleyecek özel eğitim yöntemleri, kasları güçlendirecek fizik tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Emmede zorlanma, yutma problemleri olan hastalarda beslenmeyi sağlayabilmek amacıyla mideden tüple beslenme sağlanabilmektedir. Hava yolu ve solunum yolu problemi olan hastalarda solunum yollarını destekleyecek tedaviler uygulanmaktadır.

10) Uzun dönemde hangi sorunlar ile karşılaşabiliriz?
Hastalık özellikle sinir sistemi problemleri ile bulgu verdiği için uzun dönemde dirençli nöbetler en önemli sorunlar arasındadır. Uzun dönemde, büyüme gecikmesi, ergenlik gecikmesi, kalça çıkığı, bel kemiklerinde problem, beslenememe, kas zayıflığına bağlı sık akciğer enfeksiyonları, zekâ problemleri, solunum yollarında problemlerle ile ilgili sorunlara yol açabilir.

10 Soruda Pompe Hastalığı

Nadir görülen genetik bir hastalık olan Pompe hastalığı hücre içinde bir şeker molekülü olan glikojenin anormal düzeyde birikimi sonucu oluşmaktadır. Pompe hastalığı ayrıca Glikojen Depo Hastalığı Tip 2 olarak da adlandırılmaktadır.

1. Pompe Hastalığı’nın bulguları nelerdir?
Hastalık bulguları hastanın hastalık başlangıcındaki yaşı, Pompe Hastalığı’nın tipi ve hastalığın ilerleme oranı ve şiddeti ile ilişkili olarak değişiklik gösterebilmektedir.

2. Pompe Hastalığı ile ilişkili en sık görülen bulgular nelerdir?
İlerleyici kas güçsüzlüğü
Zayıf ve gevşek kaslar
Dilde büyüme, kalpte büyüme, karaciğer büyüklüğü
Solunum problemleri
Akciğer enfeksiyonları
Beslenme Güçlüğü
İşitme Kaybı

3. Pompe Hastalığı’ nın tipleri nelerdir?
Pompe Hastalığı 3 tipe ayrılmaktadır:
-Klasik Bebeklik Çağı (İnfantil) Başlangıçlı Tip
-Klasik Olmayan Bebeklik Çağı Başlangıçlı Tip
-Geç Başlangıçlı Tip

4. Klasik Başlangıçlı İnfantil Pompe Hastalığı nedir?
Klasik infantil tip pompe hastalığı olan bebekler beslenme güçlüğü, zayıf, gevşek kaslar ve gecikmiş hareket gelişimi ile doğumdan sonraki ilk birkaç ayda bulgu verirler. Solunum güçlüğü ve işitme kaybı da ayrıca sık görülür.

5. Non Klasik infantil Başlangıçlı Pompe Hastalığı nedir?
Pompe Hastalığının bu tipinde bebeklerdeki gecikmiş hareket gelişimi ve kas zayıflığı ile bulgular yaşamın ilk yılında ortaya çıkar. Belirtiler, klasik formdan daha geç ortaya çıkarlar ve klasik formdan farklı olarak da yaşamın ilk yılında kardiyomiyopati adı verilen kalp hastalığı geliştirmezler. Bu nedenle de bazı sınıflandırma tiplerine göre de geç başlangıçlı form ile ilişkili bir tip olarak da kabul edilebilir.

6. Geç Başlangıçlı Pompe Hastalığı nedir?
Bulgular 1 yaşından sonra ortaya çıkarsa tiplendirme bu şekilde yapılır. Bazı hastaların bulguları yaşamın ilk yılından sonra gelişirken bazılarında da belirtiler hayatın geç dönemlerine kadar ortaya çıkmaz. Bu sebeple bu tip bazen erişkin başlangıçlı Pompe hastalığı olarak da adlandırılabilir.
Genellikle erken başlangıçlı tip daha ciddi hastalık bulgusuyla ortaya çıkmaktadır. Geç başlangıçlı Pompe Hastalığı olan hastalar tipik olarak gövde ve bacakları etkileyen ilerleyici kas güçsüzlüğü ile gelebilirler. Hastalık ilerledikçe solunum problemi de ortaya çıkabilir.

7. Pompe Hastalığı’na sebep olan nedir?
Glikojen vücut depolarında özellikle de karaciğer ve iskelet kası hücrelerinde yer alan ve uzun süreli enerji kaynağı olarak görev alan bir şeker formudur. Vücut enerjiye ihtiyaç duyduğunda büyük moleküller yıkılarak glukoza dönüşmektedir. Bu süreçte asit alpha-glukozidaz (GAA) enzimine ihtiyaç duyulur.
Pompe Hastalığı GAA enzimini oluşturmada görev alan GAA geninde gelişen mutasyonlardan kaynaklanan bir hastalıktır. Bu gendeki bir mutasyon ya üretilen GAA enziminin düzgün çalışmasında sorunlara ya da tamamen enzimin üretilmesinde sorunlara yol açmaktadır. Pompe hastalığı olan hastalarda glikojen yıkılamaz ve hücre içinde zararlı düzeylere ulaşır.
Kas hücreleri özellikle etkilenir çünkü glikojen kas hareketleri için bir güç kaynağıdır oluşturmaktadır.

8. Pompe Hastalığı genetik olarak nasıl geçiş gösterir?
İnsanlar GAA geninin her ebeveynden gelen birer kopyasına sahiptir. Hastalık otozomal resesif olarak kalıtılır. Bunun anlamı eğer her iki ebeveynden gelen GAA geninin her iki kopyasında da bir bozukluk varsa hastalık gelişecektir. Eğer tek gende bir bozukluk olursa hasta Pompe Hastalığı için taşıyıcı kabul edilir. Taşıyıcılar hastalık geliştirmezler fakat Pompe hastalığına sebep olabilecek mutasyonu çocuklarına geçirebilirler.

9. Pompe hastalığı nasıl tedavi edilir?
Pompe hastalığı tedavisi temel olarak ikiye ayrılmaktadır.
1. Enzim Yerine Koyma Tedavisi gibi hastalığa özgü tedaviler
2. Destek Tedavileri: Fizik tedavi ve konuşma terapisi
Fizik tedavi ile solunum kasları başta olmak üzere kaslarda güçlenme sağlanabilir.

10. Enzim Yerine Koyma Tedavisi nedir?
Enzim yerine koyma tedavisi diğer ismi ile ERT, Pompe Hastalarını tedavi etmek için temel tedavi yöntemidir. Vücuttaki çalışmayan ya da var olmayan GAA enziminin yerine geliştirilen tipinin koyulmasıdır.

10 Soruda Sitrülinemi Tip 1 Hastalığı

(argininosüksinat sentetaz eksikliği; argininosüksinik asit sentetaz eksikliği; ASS eksikliği; klasik sitrülinemi; CTLN1 olarak da adlandırılmaktadır)

1. Sitrülinemi tip 1 hastalığı nedir?
Sitrülinemi tip 1, karaciğerde görev alan argininosüksinat sentetaz (ASS) enziminin eksikliği veya yokluğundan kaynaklanan genetik geçişli bir hastalıktır. ASS, üre döngüsü olarak bilinen bir süreç olan nitrojenin vücuttan uzaklaştırılmasında rol oynayan altı enzimden biridir. Üre döngüsünün görevi vücudumuzda toksik etkileri olan amonyağı üreye çevirip idrarla atılımını sağlamaktır. Bu enzimin eksikliği, kanda ve tüm vücut sıvılarında amonyak (hiperamonyemi) şeklinde aşırı nitrojen birikmesine neden olur.

2. Sitrülinemi tip 1 hastalığı nasıl ortaya çıkar?
Sitrülinemi tip 1 hastalığı anne ve babadan genetik (otozomal resesif) olarak geçer. Resesif genetik bozukluklar, hastanın her bir ebeveynden (anneden ve babadan) çalışmayan bir geni miras almasıyla ortaya çıkar. Bir kişiye hastalık için bir çalışan gen ve bir de çalışmayan gen verilirse, kişi hastalığın taşıyıcısı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir. Taşıyıcı olan iki ebeveynin her ikisinin de çalışmayan geni geçirme ve dolayısıyla etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %25'tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %50'dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de çalışan genleri alma şansı %25'tir. Risk erkekler ve kız çocuklar için aynıdır.
Gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, kullanılan ilaçlar veya tüketilen besinler hastalığa neden olmaz.

3. Sitrülinemi tip 1 hastalığının işaretleri ve belirtileri nelerdir?
Sitrülinemi tip 1 hastalığının şiddeti hastadan hastaya değişir. ASS enzim aktivitesinin ağır eksikliği ile karakterize edilen klasik form, semptomları doğumdan kısa bir süre sonra (yenidoğan dönemi) gösterir. ASS enziminin kısmi eksikliği ile karakterize edilen bozukluğun daha hafif bir formu, bazı bebekleri daha sonra bebeklik veya çocukluk döneminde etkiler.
Klasik form doğumdan sonraki 24-72 saat içinde, genellikle proteinle beslenmeyi takiben ortaya çıkar ve başlangıçta yemeyi reddetme, uyuşukluk, iştahsızlık, kusma ve sinirlilik ile karakterizedir. Etkilenen bebeklerde ayrıca nöbetler, kas tonusunun azalması (hipotoni), solunum sıkıntısı, beyinde sıvı birikmesi (serebral ödem) ve karaciğer yetmezliği yaşanabilir.
Kısmi enzim eksikliği olanlar da dahil olmak üzere bazı hastalarda, bozukluğun başlangıcı bebeklik veya çocukluk döneminin ilerleyen dönemlerine kadar ortaya çıkmayabilir. Semptomlar, beklenen oranda büyüme ve kilo alamamayı (gelişme başarısızlığı), diyetten yüksek proteinli gıdalardan kaçınmayı, istemli hareketleri koordine edememeyi (ataksi), ilerleyici uyuşukluk ve kusmayı içerebilir. Hafif formu olan bebekler, sağlıklı yaşam ve hiperammonemi dönemleri arasında geçiş yapabilir. CTLN1'in bu formuna sahip bebekler ve çocuklarda ayrıca hiperamonemik koma ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlar gelişebilir.

4. Sitrülinemi tip 1 hastalığına nasıl tanı konulur?
Sitrülinemi tip 1 hastalığı tanısı, ayrıntılı hasta/aile öyküsü, karakteristik bulguların tanımlanması ve çeşitli özel testlerle doğrulanabilir. Kanda aşırı miktarda amonyak ve sitrülin bulunması, Sitrülinemi tip 1 hastalığı teşhisinde önemlidir.
Tanıyı doğrulamak için ASS1 genindeki patojenik varyantların saptanmasına yönelik genetik testler mevcuttur.

5. Ailede/ yakın akrabalarda Sitrülinemi tip 1 hastalığı olan birey varsa nelere dikkat edilmelidir?
Ailede tanılı Sitrulinemi tip 1 hastalığı olan birey varsa ve genetik analizi yapılmışsa, anne karnında doğmamış bebeklere de doğum öncesi tanı konulabilmektedir. Etkilenen bir çocuğun kardeşleri doğumdan hemen sonra test edilmeli ve yüksek amonyak veya sitrülin düzeyine sahip olanlar düşük proteinli bir diyet almalıdır.

6. Sitrülinemi tip 1 hastalığında hiperamonyemi atağında tedavide neler yapılmaktadır?
Sitrülinemi tip 1 hastasının tedavisi, uzmanlardan oluşan bir ekibin koordineli çalışmasını gerektirir. Tedaviye kapsamlı bir yaklaşım sağlamak için çocuk metabolizma uzmanı, nörologlar, çocuk gelişim uzmanları ve diyetisyenlerin birlikte çalışmasına ihtiyaç vardır. Yönetim, hızlı tanıyı, hiperammoneminin kontrolünü ve sağlıklı nörolojik ve zeka gelişiminin sağlanması içerir.
Hastalarda aşırı yüksek amonyak düzeyleri (şiddetli hiperamonyemi atağı) görüldüğünde acil tedavi gereklidir. Hızlı tedavi hiperammonemik komayı ve buna bağlı nörolojik semptomları önleyebilir.
İyileşmenin olmadığı veya hiperamonyemi komasının geliştiği hastalarda, etkilenen kişinin kanının bir makineden filtrelenmesi (hemodiyaliz) yoluyla amonyağın uzaklaştırılması gerekli olabilir. Hemodiyaliz aynı zamanda hiperamonemik koma sırasında ilk kez CTLN1 tanısı konulan bebekleri, çocukları ve yetişkinleri tedavi etmek için de kullanılır.

7. Sitrülinemi tip 1 hastalığında uzun dönem tedavide neler yapılmaktadır?
Ataklar dışında uzun dönem izlemde hastalara özel bir diyet tedavisi verilmelidir. Diyet tedavisi, aşırı amonyak oluşumunu önlemek için protein alım miktarını sınırlamayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte, etkilenen bir bebeğin uygun büyümeyi sağlamak için yeterli miktarda protein alması gerekir. Bebeklere esansiyel amino asitlerle (vücudumuzda sentezlenemeyen amino asitler) desteklenen düşük proteinli, yüksek kalorili bir diyet uygulanır. Anne sütü veya inek sütü formülü gibi biyolojik değeri yüksek bir doğal protein, esansiyel bir amino asit formülü ve protein içermeyen bir kalori takviyesinin birleşimi sıklıkla kullanılır. Doğal protein tüketimi kısıtlanan hastalarda çoklu vitaminler ve kalsiyum takviyeleri de kullanılabilmektedir.
Diyet tedavisinin yanında amonyak oluşumunu azaltan ilaç tedavileri (sodyum benzoat, arjinin, sodyum fenil asetat gibi) de uygulanmaktadır.

8. Sitrülinemi tip 1 hastalığında takipte nelere dikkat edilmelidir?
Etkilenen bireylere, protein kısıtlı diyetin yönetimine yardımcı olmak için kandaki amonyak düzeyini belirlemek ve plazma amino asit konsantrasyonunu belirlemek için periyodik kan testleri yapılmalıdır. Yüksek amonyak seviyelerinin tespiti, klinik semptomlar ortaya çıkmadan tedaviye izin verebilir. Bunun yanında hastaların büyüme ve gelişmeleri yakın takibe alınmalıdır. Sinir sistemi gelişimi nöroloji uzmanları ve çocuk gelişim uzmanları, psikiyatri tarafından da takibe alınmalıdır.

9. Sitrülinemi tip 1 hastalığı ortadan kaldıracak kesin bir tedavi var mıdır?
Sitrülinemi tip 1 hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi yöntemi yoktur. Tedavide amaç aşırı amonyak oluşumunun önlemektir. Bunun için protein kısıtlı diyet ve ilaç tedavileri kullanılmaktadır.
Amonyak düzeylerinin normal seviyelerde tutulmasının zor olduğu sık hiperamonyemi atağı geçiren hastalarda karaciğer transplantasyonunun yaşam kalitesini iyileştirdiği ve sağ kalımı uzattığı rapor edilmiştir. Ama karaciğer naklinin de kendi içinde bir çok zorluğu ve komplikasyonları olduğu da unutulmamalıdır. Bu sebeple karaciğer nakli kararı uzmanlardan oluşan bir ekipçe hastanın kendi özelinde değerlendirilmesi ile verilmesi gerekmektedir.

10. Sitrülinemi tip 1 hastalığında gen tedavisi var mıdır?
Gen tedavisi, kalıtsal hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen yöntemlere denir. Henüz çok yeni bir araştırma alanı olan gen tedavisiyle, hatalı genlerin işlevlerinin yeniden düzenlenmesi ya da gen aktarımı yoluyla bu genler sağlıklı olanlarıyla değiştirilmesi planlanmaktadır. Dünyada şu an sitrülinemi tip 1 hastaları için uygulanan bir gen tedavisi yoktur.

 
3WTURK CMS v8.3.1